Yurttaşlık ve Modern Yurttaşlık
Halkın devlet oluşturma iradesinin bazı hukuksal sonuçları vardır; bu da yurttaş ile devletin karşılıklı sadakat borcudur. Devlete sadakat doğrudan doğruya devlete bağlılıktır, mevcut hükümete böyle bir bağlılık olmayabilir.
Devletin halkı bu durumda yurttaşlık ilişkileri ile bir araya gelir. Yurttaşlık statüsü verme, her devletin takdirine bırakılmış ulusal nitelikte bir hukuki işlemdir. Örneğin, 1982 AY mad. 66’ya göre, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk vatandaşlığı doğumla veya sonradan kazanılır.
Yurttaşlık kişiyi devlete bağlayan hukuki bir bağdır. Vatandaşlık tanımları:
Turner, sosyolojik perspektif: Bir kişiyi toplumun yetkin bir parçası olarak tanımlayan ve bunun sonucunda kaynakların kişilere ve sosyal gruplara akışını şekillendiren bir dizi uygulamadır.
Siyaset teorisi: Devletle ilintili statü, sadakat, hak ve yükümlülüklerdir. Marshall, bir topluluğa aidiyet demiştir. Kymlicka ve Norman sadece hak ve yükümlülüklerden ibaret bir statü olmadığını, aynı zamanda kişinin kimliğini, siyasi bir topluluğa üyeliğini ifade ettiğini vurgulamıştır.
Roma hukukunda, bir kişinin hukuki düzene bağlanma biçimini belirten bir statüdür.
Hukuki açıdan, devletin bir üyesi olarak kişinin yasal statüsünü, hak ve görevleri ifade etmektedir.
Yurttaş – Tebaa Ayrımı
Tebaa, devlet ile tek taraflı bir ilişki içindedir, devlete itaat etmekle yükümlüdür. Yurttaşlık iki taraflı bir ilişkidir. Bu statü birtakım haklar sağlarken bir takım da yükümlülükler getirir.
Yurttaş kavramı Fransız devrimi sonrası ortaya çıkmış ve tebaanın yerini almaya başlamıştır.
Klasik Yurttaş Anlayışı
Kökeni Antik Yunan’a kadar gider, ancak Antikçağ yurttaşlığı ile modern anlamda yurttaşlık arasında önemli farklar bulunmaktadır.
- Fransız devrimi sonrası yurttaşlık, aristokratik ayrıcalıkların son bulduğunu ve eşitlik (hukuksal eşitlik) olgusunu vurgulamak için kullanılmıştır.
- Yurttaşlık, ulusun bir üyesi olmak için kişinin sahip olması gereken bir statü olarak işlev görür.
- Eski dönemde yurttaşlık herkesin sahip olamadığı bir statü idi. Modern dönemde yurttaşlık herkese tanınan bir statü olmuştur.
Vatandaşlık kelimesi ilk kez 1605’te “hak ve ayrıcalıklara sahip, bir kentin eşrafı ya da özgür kişisi” anlamında kullanılmıştır.
Vatandaşlık, birey ve devlet arasında iki yönlü bir ilişkidir:
Birey açısından:
- Kişinin o devletin ve siyasal toplumun bir üyesi olduğuna
- Bazı haklara sahip olduğuna işaret eder.
Devlet açısından:
- Devlet vatandaşlarına bir takım haklar tanımak ve sağlamakla yükümlüdür.
- Yurttaşlarından bazı edimlerde bulunmasını isteme hakkına sahiptir.
Modern Anlamda Vatandaşlığın Ortaya Çıkışı
Modern vatandaşlığın kuruluşunda tarihsel dönüşümler:
- Sitenin çözülmesinden mutlakiyetçiliğe kadar geçen dönemde vatandaşlığın gerilemesi
- Mutlakiyetçiliğe dönemde modern vatandaşlığın şekillenmeye başlaması
- Burjuva demokratik devrimler çağında vatandaşlığın modern – demokratik biçimini alması.
Modern anlamda vatandaşlık, modernite ile birlikte ortaya çıkmıştır ve ulusun tüm bireylerine tanınır.
Vatandaşlığın düşünsel temellerine bakıldığında “aydınlanma” karşımıza çıkar. Aydınlanma düşüncesiyle, insanlar özgür yurttaş olmuşlar, toplum da ulus adı verilen kategoriyi oluşturmuştur.
Modern vatandaşlık, modern öncesi vatandaşlıktan ayrıldığı gibi tebaa kavramından da ayrılır.
Modern Yurttaşlığın Unsurları
Modern yurttaşlığın dört tane unsuru vardır.
- Haklar
- Yükümlülükler
- Eşitlik
- Aidiyet hissi
Eşitlik uygulamada hemen sağlanamamıştır. İki temel eşitsizlik kaynağı vardır:
Kapitalizmin getirdiği eşitsizlikler
Şekli/biçimsel/hukuki eşitliğin hemen sağlanamaması: 18.yy.da vatandaşlık, bir ayrıcalık olma niteliğini sürdürmüştür. Biçimsel eşitlik fikri, bir dizi dışlama üzerinde temellenmiştir.
Her şeyden önce biçimsel eşitlik, sadece erkekler için söz konusu olmuştu. Özellikle kadın ve kölelerin dışlanmanın ötesinde özel bir boyunduruk altına alınmış olmaları, aile reisi erkekler ve köle sahibi erkeklerin vatandaşlığı için bir önkoşul olmuştur. Erkek olmak, özgür olmak, mülk sahibi olmak, köle sahibi olmak, eğitimli olmak gibi özel koşullar vardı.
Yurttaş – Yabancı Ayrımı
Yabancılar da bulundukları devletin tanıdığı hakların bazılarından yararlanabilirler, ancak bazı haklar yalnızca yurttaşlara özgüdür.
Bazı haklar ise, karşılıklılık koşuluyla yabancılara tanınır.
Yükümlülüklere gelince, örnek askerlik hizmeti, yalnızca yurttaşlardan beklenen bir yükümlülüktür.
Anayasal Vatandaşlık
Modern vatandaşlık anlayışı kimi durumlarda yetersiz kalınca, yeni anlayışlar ortaya çıkmıştır.
Anayasal vatandaşlık kavramı ilk kez 1970’lerde Dolf Sternberger tarafından kullanılmıştır. Onun kullandığı kavram Anayasal Vatanseverlik idi. Nur Vergin tarafından 1990’larda anayasal vatandaşlık olarak çevrilmiştir.
Sternberger’e göre Yahudi soykırımının yaşandığı Almanya’da milliyetçi kavramlar sıkıntı doğurabilirdi. Millet kavramının ulusal bütünlüğü sağlaması da mümkün değildi.
Yurttaşların sadakatini ve Alman birliğinin sürdürülmesini, ancak anayasal değerlerin halk tarafından benimsenmesi ve bunlara itaat edilmesi sağlayabilirdi. Sternberger’e göre anayasal vatandaşlık projesinin iki koşulu:
Devlet yönetimine demokratik mekanizmaların hâkim olması,
Demokratik mekanizmalarla işleyen bir devlete karşı halkın dostane yaklaşım sergilemesidir.
Bu kavramın J.Habermas tarafından, AB’ye giden yolda Avrupa Yurttaşlığı’nı tanımlamak için kullandığı görülür. Habermas siyasal kültürün, hiçbir şekilde tüm yurttaşların aynı dil, kültürel ya da etnik köken gibi paydalara dayanmak zorunda olmadıklarını vurgular. Siyasal kültür için önemli olan, anayasal ilkelerin kök salmış olmasıdır. Kültürel ve cemaatçi unsurlar AB’de milliyetçi bir noktaya gidilmesine yol açar. Buna engel olmak için, AB’yi yurttaşların Avrupa’sı olarak kurgulamak gerekir.
Bu anlayış farklılıkların bir arada yaşayabildiği bir anlayıştır.
Habermas’ın görüşleri, liberal milliyetçiler tarafından eleştirilmiştir. Anayasal vatandaşlık kavramının milliyetçiliğin işlevini dolduramayacak kadar soyut olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Vatandaşlık – Ulus İlişkisi
Ulus – devlet modelinde ulus ile vatandaşlık arasında kurucu bir ilişki olup olmadığına Almanya ve Fransa’yı ele alarak iki faklı modelde bakabiliriz.
Bugünkü vatandaşlık anlayışımız büyük ölçüde Fransız devrimi sonrası şekillenmiştir. Yani mutlak monarşi ve iktidara karşı gelişmiştir. Almanya’da ise monarşi ve iktidar aracılığıyla gelişmiştir.
Ulus bilincinin oluşması, ulusçuluk akımlarının gelişmesi ve ulus – devletlerin inşası bakımından da farklılıklar vardır. Fransız ulus anlayışı devlet merkezlidir. Almanya’da ise halk merkezlidir, ulus siyasal değil, etno-kültürel bir olgudur.
Ortak özellik ise, hukuki kavram olarak, vatandaşlığın gelişiminde ulus unsurundan çok devletin ön plana çıkmasıdır. Başka bir deyişle modern vatandaşlık kurumunun ortaya çıkışında;
- Modern vatandaşlık için ulusal bilincin doğması ve ulus-devletin ortaya çıkması vazgeçilmezdir.
- Vatandaşlık hukuki bir kurum olarak devlete bağlıdır.
- Vatandaşlık kurumunu oluşturan şey ulusun oluşması değil, devletin kurulmasıdır.
Ulus Bilincinin Oluşmaya Başlaması ve Ulusçuluk Akımı Arasındaki Zaman Farkı:
Ulus bilincinin oluşmaya başlaması mutlak monarşilerin güçlü merkezi otoritelere dönüştüğü feodalite sonrası dönemde, 15. ve 16. yy.’da karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık ulusçuluk akımının ortaya çıkması için halk egemenliğinin yönetime yansıdığı, mutlak monarşilerin ulus – devletlere dönüştüğü 18.yy. ikinci yarısını beklemek gerekli olmuştur.
Türkiye’de Vatandaşlık Tartışmaları
Genel kabule göre, TC’de, ırk veya dine dayalı bir vatandaşlık esasının kabul edilmediği savunulur.
Türk vatandaşlığı, bir ırk anlamında Türklüğü ifade etmek için değil, Türk ulusunun hukuki ifadesi olarak karşımıza çıkmıştır. Vatandaşlık ulustan değil, ulus vatandaşlıktan doğmuştur.
Karşı görüş ise, cumhuriyet dönemi anayasalarında vatandaşlığın hep bir etnik kimliğe referansla betimlendiğini ileri sürer.
Anayasal vatandaşlık ile yurttaşlık tanımı her türlü etnik, dinsel ve kültürel imalardan arındırılır. Bu yaklaşımda, anayasa çoğulcu değerler içerir, gruplara eşit mesafede durur, her türlü farklılık koruma altına alınır.
Kamu makamlarını farklılıkları törpülemeye ve onları asimile etmeye dönük gizli/açık politikaları izlemekten men eder. Bu yaklaşımda, hukuki güvence sağlayan bir koruma kalkanı olur.
Bu karşı görüşe göre, 1961 ve 1982 anayasalarındaki vatandaşlık düzenlemeleri sorunludur.
Öncelikle devlet Türk devleti değildir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Türk etnik bir kimliğin adıdır. Herkes Türk’tür denilmesi tek tipleştiren amaca hizmet eder, farklı etnisitelerin kendilerini duyurma imkânı ortadan kalkar.
Kapsayıcı değil, dışlayıcıdır. Bu sebeple, toplumsal istikrarın önündeki engeldir.
Sonuç olarak, mevcut vatandaşlık tanımı, kuşatıcı bir vatandaşlığın gelişmesine imkân verecek bir tanım olmamakla eleştirilir.
Anayasal vatandaşlığın anayasada iki farklı yöntemle gerçekleştirilebileceği ileri sürülür:
- Anayasada bir vatandaşlık ve vatandaş tanımına yer vermemek
- Yalnız vatandaşlık konusunda değil, anayasayla düzenlenen hiçbir konuda etnik çağrışımları olan bir ibareye yer verilmemesidir.
Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.
Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN