Ceza Usul Hukuku

Koruma Tedbirleri Nelerdir? (CMK m. 90-140)

Koruma tedbirleri, ceza yargılaması faaliyetinin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için bireyin bazı temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır.

Kişi, kaçmasından şüphe duyuluyorsa tutuklanabilir, malvarlığına el konulabilir, evinde arama yapılabilir, telefonu dinlenebilir ve kendisi dahi fiziki takibe alınabilir.

Koruma tedbirlerine başvurabilmenin iki tane şartı vardır. İlki gecikmezlik, diğer de görünüşte haklılık.

Gecikmezlik: Söz konusu koruma tedbirine başvurulmadığında, ceza yargılaması yapılamayacaksa veya amacına ulaşması tehlikeye girecekse ya da verilecek hüküm kâğıt üstüne kalacaksa gecikmezlik şartı gerçekleşmiş sayılır.

Bu şart genellikle gecikmesinde sakınca bulunan hal olarak kabul edilmektedir.

 Koruma tedbirine başvurulduğunda uygulanan tedbirin işlenen fiil ile orantılı olması veya dışardan haklı görünmesi gerekir. Örneğin kasten öldürme suçu işlenmiştir, deliller toplanmamıştır ve şüpheli malvarlığına paraya çeviriyorsa bu kişi hakkında tutuklama kararı verilmesi görünüşte haklılık arz eder.

Koruma Tedbirlerinin Araç Olma Özelliği

Koruma tedbirleri ceza yargılaması neticesinde amaç olan maddi gerçeğe ulaşmada birer araçtırlar.

Koruma Tedbirlerinin Geçici Olma Özelliği

Koruma tedbirlerinin tamamı geçicidir. Koruma tedbirleri kendilerinden beklenen yararı sağladıkları vakit artık görevini tamamlamış sayılmalı ve ortadan kaldırılmaları gerekir. Bu nedenle kötüye kullanılmamaları için belirli sürelerle sınırlanmışlardır.

Koruma Tedbirlerinin Orantılı Olmaları

Orantılılık koruma tedbirleri uygularken mutlaka uyulması gereken bir kuraldır. Bu doğrultuda menfaatler arasında bir denge gözetilerek karar verilmelidir. Hedefe daha hafif bir tedbirle ulaşmak mümkün iken daha ağır tedbire başvurulmamalıdır.

Yakalama Tedbiri

Yakalama, suç zannı altında olan kişinin özgürlüğünün, henüz yargıç kararı olmadan sınırlanmasıdır.

Yakalama için diğer koruma tedbirlerinde olduğu gibi bir hâkim kararına ihtiyaç yoktur. Bu nedenle şartları çok sıkı düzenlenmelidir. Yakalama koruma tedbiri herkesin yakalama yapması yönüyle diğer koruma tedbirlerinden ayrılır.

Herkesin Yakalama Yapabileceği Durumlar

CMK madde 90’da herkesin yakalama yapabileceği düzenlenmiştir. Bu maddeye göre şu haller de herkes yakalama yapabilir:

  • Kişiye suç işlerken rastlanması,
  • Suçüstü halinde, izlenen kişinin kaçma olasılığının bulunması veya kimliğin derhal belirlenmesi olasılığının olmaması.

CMK madde 2/j’de hangi durumların suçüstü olacağı tanımlanmıştır. Buna göre, suçüstü;

  • İşlenmekte olan suçu,
  • Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
  • Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu ifade eder.

Herkesin yakalama yapabilmesi suçun suçüstü olmasına ek olarak, Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması gerekir (CMK m. 90/1-b).

Kolluğun Yakalama Yetkisi

Hukuktaki evleviyet kuralı gereği, vatandaşın yakalama yetkisi var ise kolluğun hayli hayli yetkisi vardır. Kolluğun yakalama yetkisinin olduğu durumlar, vatandaşın yakalama yetkisinin olmadığı özel durumları belirtir. CMK’ye göre, kolluğun yakalama yetkisini kullanabilmesinin şartları şunlardır;

  • Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren hâl varsa,
  • Gecikmesinde sakınca varsa,

Kolluğun yakalama yapabilmesi için bu iki şart aynı anda olmalıdır. Buna ek olarak kolluğun derhal amirine başvurabilme olanağı bulunmamalıdır.

Yakalama Tedbirinin Sonuçları

Kanunda yakalama ile kast edilen kişiyi tutmaktır. Kişi kendisine veya çevresine zarar veremeyecek şekilde zapt edilir. Bu işlem vatandaşlar tarafından da yapılabilir.

Örneğin, kişinin elleri ayakları orantılı olacak şekilde bağlanabilir veya kaçmaması bir yere kitlenebilir. CMK madde 93’e göre kaçacakları veya kendisi ya da başkalarına zarar verecek şekilde karşı koyuyorsa kolluk tarafından kendisine kelepçe takabilir.

Yakalama işleminden sonra sıvazlama denilen bir işlemle üstü el ile aranır, kesici delici veya patlayıcı silah lup olmadığı kontrol edilir. Yakalama sonucunda kişi kendisine isnat edilen fiilden aklanır veya kendisi hakkında yeterli delil bulunamadıysa serbest bırakılır.

Gözaltına Alma Tedbiri

Gözaltına alma yakalama koruma tedbirinin bir sonraki aşamasıdır. Yakalanan kişi hakkında suç şüphesi yoğunlaşıyorsa kişi gözaltına alınır. Gözaltı süresince şüphelinin özgürlüğü belli bir süre için hâkim kararı olmadan kısıtlanır.

Cumhuriyet Savcısının Gözaltına Alma Yetkisi

Kolluk bir kimseyi yakaladığında cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarını bekler. Yakalanan her kişinin hemen sorgulanması veya savcı önüne çıkarılması mümkün olmadığından şüpheliler bir süreliğine karakolda bekletilir.

Yakalanan şüpheli savcının karşısına çıkarıldığında savcı ya serbest bırakılmakta ya da hakkında gözaltına alınma kararı vererek soruşturmanın genişletilmesini sağlamaktadır. Eğer bu aşamada elde edilen deliller çerçevesinde şahıs hakkındaki şüpheler kuvvetleniyorsa gözaltı süresi dolmadan evvel mutlaka hâkim karşısına çıkarılmalıdır.

CMK madde 91/2’de gözaltına alma tedbirinin şartları verilmiştir. Buna göre; “Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır” Yani gözaltı için ilk olarak tedbir zorunlu olacak ve somut delil olacak.

Gözaltı tedbiri CMK madde 91’de yolda geçen süre hariç olmak üzere maksimum 24 saat olacak şekilde düzenlenmiştir. Yolda geçen süre de en fazla 12 saat olabilecek şekilde belirlenmiştir.

Üçüncü fıkrada bu 24 saatlik süreye istisna getirilerek bazı durumlar için sürenin uzatılabileceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir.”  Yani bu hükme göre süre 1+1+1 en çok üç gün, toplam da dört günü aşamayacaktır.

  1. maddenin 6. Fıkrasında önemli bir düzenleme mevcuttur. Bu hüküm “yeniden yakalama yasağı” olarak ifade edilmektedir. Bu hükme göre; “Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.” Fakat tutuklamama kararına itiraz halinde itiraz merciinin incelemesi sonuçlanana kadar kişiyi yeniden yakalama yetkisi mevcuttur.

CMK madde 94/1’e göre gözaltına alınan kişi en geç 24 saat içerisinde hâkim karşısına çıkarılmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise; “Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır.” hükmü yer almaktadır.

Cumhuriyet Savcısının Gözaltına Alma Yetkisi

Kolluğun Gözaltına Alma Yetkisi

Gözaltına alma yetkisi münhasıran Cumhuriyet savcılarına ait bir yetkiyken 27.03.2015 tarihinde 91. Maddede yapılan bir değişiklikle bu yetki belli şartlarla kolluğa da verilmiştir.

Söz konusu eklemenin yapıldığı madde 91/4’e göre; “Suçüstü hâlleriyle sınırlı olmak kaydıyla; kişi hakkında aşağıdaki bentlerde belirtilen suçlarda mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirleri tarafından yirmi dört saate kadar, şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda kırk sekiz saate kadar gözaltına alınma kararı verilebilir. Gözaltına alma nedeninin ortadan kalkması hâlinde veya işlemlerin tamamlanması üzerine derhâl ve her hâlde en geç yukarıda belirtilen sürelerin sonunda Cumhuriyet savcısına, yapılan işlemler hakkında bilgi verilerek talimatı doğrultusunda hareket edilir. Kişi serbest bırakılmazsa yukarıdaki fıkralara göre işlem yapılır. Ancak kişi en geç kırk sekiz saat, toplu olarak işlenen suçlarda dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır.”  Fıkranın devamında hangi suçlar için bu hükmün uygulanabileceği düzenlenmiştir.

Tutuklama Tedbiri

Tutuklama, hâkim veya mahkeme kararıyla, yasada belirtilen şartların sağlanması ile şüpheli veya sanık hakkında işlediği iddia edilen suç ile ilgili henüz kesin karar verilmeden evvel özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanmasıdır.

Tutuklama koruma tedbirleri arasındaki en ağır tedbirdir. Hakkında tutuklama kararı verilen şüpheli veya sanık tutukevi denilen Ceza İnfaz Kurumu’na gönderilir.

Tutuklama birey hakkında verilen en ağır koruma tedbiri kararı olduğundan karar verilirken azami dikkat gösterilmelidir. Çünkü ceza yargılaması masumların da karıştığı bir yargılamadır. Bu nedenle kanunda belirtilen şartlara en iyi şekilde uyulması gerekir

Tutuklama ile ulaşılmak istenen birtakım hedefler vardır. Bunları belirtmek gerekirse;

  • Şüpheli veya sanığı el altında bulundurmak,
  • Yargılama sonunda mahkûmiyet kararı verilirse kaçmasını engellemek,
  • Maddi gerçeğe ulaştıracak delillerin karartılmasını engellemek.

Tutuklamanın Şartları

CMK madde 100’de tutuklama koruma tedbirinin uygulanması için birtakım şartların varlığı aranmıştır.

Bu şartlar;

  • Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delil bulunması
  • Suçun cezasının sadece adli para cezasını gerektirmemesi ya da cezanın üst sınırının iki yılı geçmesi
  • Tutuklama nedenlerinin bulunması
  • Tutuklamanın ölçülü olması

İlk şarta bakacak olursak, Ceza Muhakemesi Kanunu iddianame düzenlenmesi için şüpheli hakkında yeterli şüphenin oluşmasını yeterli bulurken, tutuklama için kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil şartı aramıştır. Yani kamu davası açılması için gerekenden dava fazlası lazımdır. Bu durum çelişkiler yaratmaktadır.

Örneğin bir kişi kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerle birlikte tutuklanmakta ancak daha sonra yeterli şüphe olmadığı için hakkında iddianame düzenlenmemektedir. Tutuklama yapabilecek kadar yoğun şüphe ve somut delil var ise, iddianamenin hayli hayli düzenlenmesi gerekir.

Kanun bir diğer şart olarak, suçun cezasının sadece adli para cezasını gerektirmesi durumunu düzenlemiştir. Buna göre sadece adli para cezasına hükmedilecek bir suç söz konusu ise tutuklama yapılamaz.

Aranan diğer bir şart bir tutuklama nedeninin bulunmasıdır. Kanunda üç durumda tutuklama nedeninin var sayılacağı kabul edilmiştir. Bunlar;

  • Kaçma şüphesi,
  • Delilleri karartma şüphesi,
  • Katalog suçlardan bir tanesinin işlenmiş olması (CMK m. 100/3).

Bu durumlardan bir tanesi var ise şüpheli veya sanık tutuklanabilir. Kaçma şüphesi, şüpheli veya sanığın yurtiçinde saklanması, bulunamayacağı yere gitmesi ya da yurtdışına kaçma şüphesini ifade eder. Bu şüphenin varlığı için basit sebepler kabul edilmemelidir.

Örneğin, kişinin malvarlığını paraya çevirmesi, pasaport çıkarması ya da yurtdışına çıkmak için bilet alması durumunda kaçma şüphesinden söz edilir ve tutuklama nedeni var sayılır. Bir başka tutuklama nedeni de delilleri karartma şüphesidir. Sanık veya şüpheli işlenen suç ile ilgili delilleri karartma girişimine başvurup maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye çalışırsa bu durum tutuklama nedeni sayılabilir.

Son tutuklama nedeni ise suçun katalog suçlardan birine girmesidir. Kanuna göre kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin varlığı halinde suç maddede verilen katalog suçlardan ise tutuklama nedeni sayılabilir.

Tutuklama için son maddi şart tutuklamanın ölçülülük ilkesine uygun olarak yapılmasıdır. CMK madde 100/1’e göre; “İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.”

Tutuklama kararı kural olarak hazır bulunan sanık veya şüpheli hakkında verilebilir. Gıyapta tutuklama kararı yeni CMK’de bulunmamaktadır. Bunun istisnası da mevcuttur. Örneğin yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında gıyapta tutuklama kararı verilebilir. Yine tutuklama talebinin reddine itiraz durumunda da gıyapta tutuklama kararı verilebilir.

Bunlara ek olarak diğer bir önemli tutuklama nedeni de adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kalacağıdır. Tutuklama kararı verilebilmesi için adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili sebepler kanunda belirtilmelidir. Yani, “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçun cezasının alt ve üst sınırı gözönüne bulundurulduğunda adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı anlaşıldığından tutuklanmasına…” gibi matbu gerekçelerle tutuklama yapılmamalıdır.

Tutuklama Kararı

Tutuklama kararı, soruşturma aşamasında Sulh Ceza Hâkimi; kovuşturma aşamasında ise davanın görüldüğü mahkeme tarafından verilir. Soruşturma aşamasında tutuklama kararı için talep aranırken; kovuşturma aşamasında re’sen karar verilebilir.

Tutuklama, tutuklamaya itirazın reddi kararları ve içerikleri sanığa bildirilir. Ayrıca bu kararlar kişinin belirttiği bir yakınına gecikmeksizin haber verilir. Tutuklama kararı verilmezse şüpheli veya sanık derhal serbest bırakılır. Bırakılmazsa TCK madde 109 bağlamında hürriyeti tehdit suçu oluşur. Tutuklamaya ilişkin kararlara itiraz mümkündür.

Tutukluluk Süreleri

Tutukluluk süreleri CMK madde 102’de düzenlenmiştir. Bu süreler şu şekilde düzenlenmiştir;

  • 1-Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
  • 2-Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır.
  • 4-Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez.
  • 5-Bu maddede öngörülen tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanır.

Bu maddenin 2. Fıkrasına göre tutukluluk uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafinin görüşleri alındıktan sonra verilir.

Tutuklama Kararının Kaldırılması Talebi

Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli veya sanık veya müdafii de aynı talepte bulunabilir.

Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varırsa, şüpheliyi re’sen tahliye edebilir (CMK m. 103/2). Bu yetki sadece soruşturma evresinde kullanılabilir.

Soruşturma ve kovuşturma aşamasının her evresinde şüpheli veya sanık serbest bırakılmasını isteyebilir.

Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir (CMK m. 104/3).

Tutukluluğunun İncelenmesi

CMK madde 108/1’de tutukluluk incelemesi şu şekilde düzenlenmiştir;

  • Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
  • Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re’sen karar verir.

Yani soruşturma aşamasında her otuz günde bir inceleme yapar. Ancak kovuşturma aşamasında araya celse girerse bu celsede de tutukluluk incelemesi yapacaktır. Celseden sonra tekrar otuz gün sayarak inceleme yapılacaktır.

Tutukluluk Kararının Kendiliğinden Hükümsüz Olması

Tutuklama kararının kendiliğinden hükümsüz olması için, geri alma dair bir karara gerek duyulmamasıdır.

Örneğin;

  • Şüpheli hakkında verilen KYOK durumunda,
  • Beraat kararında,
  • Ceza verilmesine yer olmadığı kararı halinde,
  • Muhakeme koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle verilen düşme kararında.

Tutukluluk Kararının Kendiliğinden Hükümsüz Olması

Adli Kontrol Tedbiri (CMK m. 109)

Adli kontrol, bir tutuklama sebebinin varlığı halinde, soruşturma ve kovuşturma aşamasında birtakım hak kısıtlayıcı tedbirler öngörmek suretiyle şüpheli veya sanığın el altında bulundurulmasına yönelik bir tedbirdir.

Bu tedbir, tutuklamaya nazaran çok hafif bir tedbir olmasının yanında yalnızca hâkim veya mahkeme heyeti tarafından hükmedilecek bir tedbirdir.

Adli kontrol çerçevesinde hâkim, şüpheli veya sanığa bazı külfetler yükleyecek ve bunları yerine getirmesi durumunda tutuklama kararı vermeyecektir. Şayet şüpheli veya sanık tarafından bu tedbirlere uyulmazsa derhal tutuklama kararı verilecektir.

Bu koruma tedbirine hükmetme yetkisi münhasıran hâkim ve mahkemeye aittir. Gecikmesinde sakınca bulunan alin varlığında dahi savcı bu tedbire karar veremez. Bu tedbir en temel amacı, tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri yaratmaktır. Bu kontrol sayesinde şüpheli veya sanık serbest şekilde hareket etmekte ve sosyal hayatlarından kopmamaktadırlar. Ayrıca tutuklamaya nazaran lekelenmeme hakları da koruma altına alınmış olmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu madde 109’da adli kontrol tedbiri olarak nelere hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Bu maddeye göre;

  • Yurtdışına çıkamamak.
  • Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
  • Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
  • Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
  • Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
  • Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
  • Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek
  • Konutunu terk etmemek.
  • Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
  • Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.

Tutuklamayı düzenleyen maddeler arasında kefalet kurumuna yer verilmemiştir. Ancak kefalet ile aynı sonucu doğuran ve kefalete benzer şekilde hesaplanan güvence bedeli ile serbest kalınmakta ancak yurtdışına çıkılamamaktadır.

Tutuklamada tutuklu kalınan süreler mahkûmiyet durumunda cezadan mahsup edilirken, adli kontrol altında geçen sürelerin madde 109/3-e bendi hariç mahsup edilmez.

Maddenin 7. fıkrasına göre; “Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.”

CMK madde 112’de kendisi hakkında hükmedilen adli kontrol tedbirlerine uymayan şüpheli ve sanıklar hakkında nasıl bir yol izleneceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir.”

  1. maddenin 3. fıkrasında ise; “Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.” Hükmüne yer verilmiştir. Yani azami tutuklama süresi geçtikten sonra hakkında adli kontrol tedbirleri uygulanan ancak bu tedbirlere uymayan kişi hakkında da tutuklama kararı verilecek ancak suç Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine giriyorsa tutuklama süresi dokuz ayı, diğer işlerde iki ayı geçmeyecektir.

CMK madde 110A’da adli kontrol altında geçecek süreler düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; “Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde adli kontrol süresi en çok iki yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek bir yıl daha uzatılabilir.”

“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, adli kontrol süresi en çok üç yıldır. Bu süre, zorunlu hâllerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir;” fıkranın devamında TCK’da hangi bölümde düzenlenen suçlar için ne kadar uzatma öngörülebileceği düzenlenmiştir.

Arama Tedbiri

Arama, ceza yargılamasının amacına ulaşabilmek için, suç şüphesi altındaki kişilerin, suç delillerinin ve müsadere edilebilecek eşyaların ele geçirilmesi maksadıyla konutta, işyerinde, başka kapalı yerlerde ve bizzat üzerlerinde yapılan inceleme faaliyetidir.

CMK madde 116’da arama için makul şüphe aramaktadır. Söz konusu maddeye göre; “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.”

Makul şüphe, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği madde 6’da şu şekilde tanımlanmaktadır: “Hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.”

Arama esasen iki türlüdür. İlki CMK’de düzenlenen adli arama diğeri de PVSK’de düzenlenen önleme aramasıdır. Adli arama delil etme amaçlı olarak yapılan arama çeşididir. Önleme araması ise kolluğun uyguladığı, suç işlenmesinin önüne geçmeyi hedefleyen, şartları CMK’de düzenlenen adli aramaya göre daha hafif olan arama türüdür.

CMK madde 119/1’e göre; “Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir.”

Kanunun 117. maddesinde suç şüphelisi olmayan diğer yani üçüncü kişiler ile ilgili arama usulü düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “1-)Şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer bir kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir. 

2-)Bu hâllerde aramanın yapılması, aranılan kişinin veya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır.”

Suç şüphelisi olamayan üçüncü kişiler ile ilgili arama yapılabilmesi için şüpheli için aranan makul şüphenin de ötesinde kuvvetli şüphe sebepleri oluşmuş olmalıdır. Zira bu kişiler suç şüphelisi değillerdir.

Hem suç şüphesi altında hem olmasın gece vakti arama yapılamayacağı kanunun 118. maddesinde düzenlenmiştir. Kural bu olmakla birlikte maddenin 2. fıkrasında istisnaya yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; “Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz.”

Arama koruma tedbirinin uygulanması esnasında Cumhuriyet savcısının bulunmaması durumunda CMK madde 119/4 kimlerin hazır bulundurulacağını düzenlemiştir. Bu hükme göre, konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.

CMK madde 120 arama koruma tedbirinde kimlerin hazır bulunabileceği hüküm altına alınmıştır. Maddede önemli olan kısım 3. Fıkrada avukatın da aramada bulunmasına engel olunamayacağıdır. Fakat arama esnasında avukat hazır bulunmayabilir. Maddede avukatın gelebilmesi için makul bir süre beklenebileceği düzenlenmemiştir. Buna rağmen avukatın gelebilmesi için makul bir süre beklenmesi gerekir.

Her arama işleminin sonunda bir tutanak düzenlenir. Arama kararı çerçevesinde nelerin arandığı, ne bulunduğu, ne bulunmadığı ve hangi işlemlerin yapıldığı tutanağa geçirilir. Eğer usulüne uygun bir arama yapılmadıysa kişiler bu tutağa çekince koyabileceklerdir. Çekince konmadığı halde imza atılırsa daha sonra itirazların geçerli olması zordur.

CMK madde 119/2’de arama kararında nelerin yer alması gerektiği düzenlenmiştir. Bu hükme göre, ”Arama karar veya emrinde;

  • Aramanın nedenini oluşturan fiil,
  • Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya,
  • Karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilir.

Arama kararında söz konusu bu hususlar yer almadan arama yapılırsa yapılan arama hukuka aykırı olacak ve elde edilen deliller CMK madde 217/2 bağlamında hukuka aykırı delil statüsünde olacaktır.

CMK madde 122’de önemli bir düzenleme mevcuttur. Arama esnasında belge veya herhangi bir kâğıt bulunması durumunda bu belgelerin kim tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Söz konusu bu maddeye göre; “Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin belge veya kâğıtlarını inceleme yetkisi, Cumhuriyet savcısı ve hâkime aittir. Maddenin üçüncü fıkrasında incelenen belge ve kâğıtların soruşturma veya kovuşturmaya konu suç ile ilgisi olmadığı anlaşıldığında ilgilisine iade edileceği düzenlemesi mevcuttur.

Üst Araması

CMK madde 116/1’de sanık veya şüphelinin üstünün de aranabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre makul şüphenin varlığı halinde sanık veya şüphelinin üstü aranabilir. Bu arama üstün sıvazlama şeklinde aranması yoluyla yapılır.

Bilgisayarlarda, Bilgisayar Programlarında ve Kütüklerinde Arama

Ceza Muhakemesi Kanunu madde 134’te bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama düzenlenmiştir. Bu kanun hükmüne göre; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilir.”

Bu usulle arama yapılabilmesinin şartları kanun maddesinde verilmiştir. Buna göre;

  • Somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri olmalıdır
  • Başka şekilde delil etme imkânı olmamalıdır
  • Hâkim veya gecikmesinde sakınca varsa savcı kararı gerekir.

Arama kural olarak bilgisayarın olduğu yerde yapılmalıdır. Ancak bilgisayarlara konulan şifreler çözülemiyorsa bilgisayarlara içerisindeki bilgi ve belgelere ulaşılabilmesi için el konulabilir.

Önleme Araması

Önleme araması, Polis Vazife ve Salayet Kanunu’nda düzenlenmiş bir arama çeşididir. Bu arama usulü delil elde etmeden çok suç işlenmesinin önüne geçme amaçlı yapılır.

Önleme araması PVSK madde 9/da düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre; “Polis, tehlikenin veya suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla usulüne göre verilmiş sulh ceza hâkiminin kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin vereceği yazılı emirle; kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar; alınması gereken tedbirleri alır, suç delillerini koruma altına alarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre gerekli işlemleri yapar.”

Önleme aramasının yapılması için makul şüphe yeterlidir. Bu husus maddenin 2. fıkrasında yer almaktadır. Halk arasında “Huzur operasyonu” olarak bilinen arama türü önleme aramasıdır. Havaalanı, otogar, stadyum, gar gibi halkın toplu olarak bulunduğu yerlerde suç işlenmesinin önüne geçmek için sıklıkla önleme araması yapılır.

Özel Güvenlik Görevlilerinin Yapabileceği Arama

Özel güvenlik görevlileri tabii oldukları 5188 Sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’a göre arama yetkisini haizdirler. Yetkileri söz konusu kanundaki sınırlara tabiidir. Bu kanuna göre özel güvenlik görevlileri sıvazlama denilen şekilde arama yapamazlar. Yalnızca X-RAY cihazıyla arama yapılabilir.

Yine bu görevlilerin kişilerin çantalarını aramaları da yasaktır. Yalnızca cihazdan geçerken uyarı verirse çantayı açtırarak uzaktan bakabilir veya çantanın boşaltılmasını isteyebilir. Kişinin üzerinde veya eşyasını bizzat araması şeklinde olursa yapılan arama hukuka aykırı olur.

Bu durumun istisnası özel güvenlik görevlisinin yanında, resmi kolluk görevlisinin bulunduğu durumdur.

Özel Güvenlik Görevlilerinin Yapabileceği Arama

El Koyma Tedbiri

El koyma, eşya üzerinde malikinin veya zilyedinin sahip olduğu tasarruf yetkilerinin rızaları dışında ortadan kaldırılmasıdır. El koyma terimi yerine zapt etme kavramı da kullanılır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda el koymanın uygulanabileceği üç tür vardır: Eşyalar, hak ve alacaklar ve yönetim. Eşyalar üzerindeki el koyma ise iki şekildedir:

  • Soruşturma ve kovuşturmada ispat açısından yararlı görülen eşya,
  • Müsadereye tabi eşya.

Soruşturma ve kovuşturmada ispat açısından faydalı görülen eşya, suçta kullanılan eşyadır. Örneğin, hırsızlık suçunda kullanılan otomobil, suçta kullanılan eşya statüsündedir. Bu araca el konulabilir.

Müsadere ise, suçta kullanılan eşya veya suçun işlenmesiyle meydana gelen eşya ve bulundurulması, taşınması, kullanılması, alınıp satılması yasak olan eşyaların devlet uhdesine geçirilmesidir. Bu yönüyle koruma tedbiri olan el koymadan ayrılır. Çünkü koruma tedbiri olan el koyma tedbir amaçlıdır. E konulduğunda eşya devlet uhdesine geçmez. Hâkim lüzum görürse el konulan eşyayı iade edebilir. Ancak müsaderede el konulan eşya iade edilmez.

El koyma aramayla sıralı ve bir anlamda arama koruma tedbirinin doğal bir sonucu olan bir tedbir olduğu için aramaya yetkili olan merci el koymaya da yetkilidir. Yalnızca arama konusu ile sınırlı bir karar verilmesi de mümkün değildir. Çünkü bir yer veya kişi arandığında suç ile ilgili eşya bulunduğunda bunun iade edilmesi düşünülemez. Bu nedenle arama kararı ile birlikte el koyma kararı da verilir.

CMK madde 127’de el koyma kararını verecek olan mercii düzenlenmiştir. Söz konusu bu düzenlemeye göre; “Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.”

Maddenin 3. fıkrasında ise hâkim kararı olmadan yapılan el koyma düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar”

El koyma, menkul eşyalarda fiili şekilde el koyma, gayrimenkullerde ise sicile şerh ile olur.

Taşınmazlara Hak ve Alacaklara El Koyma

Kanunun 128. maddesindeki katalogda belirtilen suçlarda, suçun işlendiğine ve somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, şüpheli veya sanığa ait taşınmazlara; kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına; banka hesaplarına; diğer kişiler nezdindeki hak ve alacaklara; kıymetli evraka; ortağı olduğu şirketteki payına; kiralık kasa mevcuduna ve diğer malvarlığı değerlerine el konulabilir.

Maddenin 9. fıkrasında bu maddede düzenlenen el koyma tedbirine kimin karar verebileceği belirlenmiştir. Bu düzenlemeye göre 128. maddeye göre el koyma yalnızca hâkim kararı ile mümkündür.

Şirket Yönetimine El Koyma

Burada el konulan şirket değil, şirketin yönetimidir. Şirkete ne sebeple kayyım atandığı ve kararın alınma usulü CMK madde 133’te düzenlenmiştir.

Söz konusu bu düzenlemeye göre; “Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir.”

Bu koruma tedbiri ancak maddenin 4. fıkrasında belirtilen suç kataloğu için geçerlidir. Ayrıca madde 128/10, 133. maddeye atıf yaptığından şirket yönetimine el koyma tedbirine ancak hâkim karar verebilir.

Zorlama Amaçlı El koyma

CMK madde 248’de düzenlenen suç kataloğu sebebiyle kaçak bulunan kimselerin, mahkemeye getirilmesi için bu kişilerin Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına amaçla orantılı olarak mahkeme kararıyla el konulabilir ve gerekirse yönetimi için kayyım atanabilir. Burada amaç delil elde etme değil kaçak olan kişiyi yargılamak üzere geri gelmeye zorlanmaktır.

El konulması Yasak Olan Eşya

Ceza Muhakemesi Kanunu delil etme amaçlı olarak her şeye el konulabileceğini düzenlememiştir. Bazı kişilere ait eşyalara el konulması yasaklanmıştır.

Örneğin CMK madde 126’da; “Şüpheli veya sanık ile 45 ve 46 ncı maddelere göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektuplara ve belgelere; bu kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz.” düzenlemesi mevcuttur. Burada belge ve mektupların söz konusu kişilerin hâkimiyetinde olması gerektiği belirtilmiştir. Şayet mektuplar postada ise el konulması mümkündür.

Yine içeriği devlet sırrı niteliğinde olan belgelere el konulamaz. Madde 125/3’e göre; “Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.”

Buna ek olarak CMK madde 154’e göre müdafi ve şüpheli veya sanık arasındaki yazışmalara da el konulamaz.

Postada El Koyma

Kişilerin evlerinde, işyerlerinde veya üstlerinde bulunamayacağı düşünülen ya da sayılan yerlerde yapılan aramalarda ulunamayan, henüz postadayken bulunacağı umulan deliller için, postada el koyma yapılabilir.

Postada el koymayı düzenleyen CMK madde 129’a göre; “Suçun delillerini oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturma ve kovuşturmada adliyenin eli altında olması zorunlu sayılıp, posta hizmeti veren her türlü resmî veya özel kuruluşta bulunan gönderilere, hâkimin veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararı ile elkonulabilir.”

Postada el koyma kararını icra eden kolluk, posta idaresinden ya da özel argodan aldığı kargoları açamaz. El koyduğu eşyayı hâkim veya savcıya götürür ve gerekli incelemeyi bu kişiler yapar (CMK 129/2).

Avukat Bürolarında El Koyma

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre avukat ofislerinde yapılacak el koyma işlemi sıkı şartlara bağlanmıştır. Hâkim kararı mutlak suretle s-zorunlu tutulmuş, bir savcının gözetiminde ve Baro Başkanının ya da onu temsilen bir kişinin bulunması zorunluluğu getirilmiştir.

El konulan belgenin avukatla müvekkil arasındaki mesleki ilişkiye ait olması durumunda madde 130/2 gündeme gelir. Bu hükme göre; “Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan şeyin avukatla müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu saptadığında, elkonulan şey derhâl avukata iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldırılır.”

Madde 154’te her ne kadar avukat ve müvekkil arasındaki belgelere el konulamayacağı düzenlense de 130. Madde bu yasağı delmektedir.

Bilgisayarlarla İlgili El Koyma

CMK madde 134’te hüküm altına alınan bu el koyma işlemi maddeye göre yalnızca soruşturma aşamasında başvurulabilen bir tedbir olsa da kovuşturma aşamasında “tevsii tahkikat” yani soruşturmanın genişletilmesi müessesiyle el koymanın uygulanabileceği de düşünülmektedir.

Bu koruma tedbirine başvurabilmek için başka suretle delil elde etme imkânı olmamalı ve aynı zamanda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri gerekir. Hem delil elde etme imkânının olmaması hem de somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin nasıl olduğu izaha muhtaç bir düzenleme şeklidir.

Söz konusu maddeye göre; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilir.”

Bu koruma tedbiri kapsamında şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılması, kopya çıkarılması, bu kayıtların çözülerek metin haline getirilmesi hedeflenir. Bu tedbir kapsamında el koyma işlemi için bilgisayarlara giriş için gereken şifrelerin çözülememesi gerekir. Bu durumda el koyma yapılabilir.

Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Denetlenmesi Tedbiri

İletişimin denetlenmesi tedbiri delil elde etme yolunda oldukça önemli bir tedbirdir. Söz konusu bu tedbir Anayasa’da koruma altına alınan haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliği ilkelerine saldırı mahiyetinde olduğu için hem kanuni düzenlemesi hem de fiili uygulaması titizlikle gerçekleştirilmelidir.

Söz konusu bu tedbiri düzenleyen CMK madde 135’te tedbirin uygulanması için “başka suretle delil elde etme imkânı olmamalı” ve maddede belirtilen suç kataloğundaki suçlardan birinin işlendiğine dair “somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi” olmalıdır. Bu iki şartın aynı anda aranması ciddi çelişki barındırmaktadır.

Tedbiri düzenleyen CMK madde 135’e bakacak olursak; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.”

Bu tedbire hükmetmek 2014 ve 2016 yılları arasında Ağır Ceza Mahkemesi’nin göreviyken 2016 yılından beri bu koruma tedbirine hükmetme Sulh Ceza Hâkimi’nin yetkisi dâhilindedir.

İletişimin Tespiti

İletişimin tespiti, iletişimin içeriğine erişim olmadan, iletişim araçlarının diğer bir iletişim aracıyla kurduğu bağlantı, arama, aranma, yer ve kimlik bilgisinin tespiti amacıyla uygulanan bir güvenlik tedbiridir. Burada yalnızca şüphelinin kimlerle iletişime ne zaman ve nereden geçtiği tespit edilir. Yoksa iletişimin içeriğine erişmek gibi bir husus söz konusu değildir.

İletişimin tespiti koruma tedbiri, uygulamada HTS (Historical Traffic Searc) kayıtları yani geçmişe yönelik olarak telefon trafiğinin araştırılması olarak adlandırılmaktadır.

Mobil Telefon Yerinin Tespiti

Bu kavramın tanımı ve uygulamasında problem yoktur. Yer tespiti, şüpheli veya sanığın yakalanması amacıyla, ilgili hizmeti veren GSM operatörü yardımıyla yapılmaktadır. Şüpheli veya sanığın yakalanmasına yarayacak mobil telefonu ile bu telefonun irtibatlı olduğu çevredeki baz istasyonları tespit edildikten sonra bu bölgede kolluk tarafından yapılan araştırma sonrası şüpheli veya sanık yakalanabilmektedir.

Bu koruma tedbirine ilişkin düzenleme madde 135/5’te yer almaktadır. Bu düzenleme uyarınca; “Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir”

Maddenin 8. fıkrasında, dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi işlemlerinin yalnızca fıkrada sayılan suç kataloğu için geçerli olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca; “Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.”  Bundan çıkan sonuç, iletişimin tespiti ve yer tespiti her türlü suç için uygulanabilir.

CMK madde 136’da müdafi bürosu ve yerleşim yerinde madde 135’te düzenlenen tedbirlerin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Maddede her ne kadar müdafinin telefonundan bahsedilmese de kıyasen telefon için de uygulanabileceği çıkarılmalıdır.

İletişimin denetlenmesi koruma tedbirleri için madde 138/2’de önemli bir düzenleme mevcuttur. Söz konusu düzenleme uyarınca; “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.”  Burada atıf yapılan 6. fıkra daha sonradan değişmiş ve madde 138/2 güncellenmemiştir. Madde 138/2’nin atıf yaptığı mevcut durum madde 135/8’dir.

CMK madde 135/3’te başka önemli bir düzenleme daha yer almaktadır. Bu düzenlemede şüpheli veya sanık ile ilgili tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişilere yönelik iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanması mevcuttur. Buna göre; “Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.”

Gizli Soruşturmacı

Gizli soruşturmacı, gizli ya da açık kimliği ile işlendiği hususunda kuvvetli şüphe bulunan suçların aydınlatılması için görevlendirilen kamu görevlisidir.

Gizli soruşturmacının görevi, kanunda da düzenlendiği üzere; “Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.”

Gizli soruşturmacı koruma tedbiri, CMK madde 139’da düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca; “Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi hâlinde, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye hâkim tarafından karar verilir.”

Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir (CMK m. 139/2).

Soruşturmacı, kovuşturma evresinde tanık olarak dinlenmesinin zorunlu olması halinde, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan veya ses ya da görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinlenir (CMK m. 139/3).

Gizli soruşturmacı mevzusuyla ilgili tartışmalı bir mevzu söz konusudur. Maddenin 5. fıkrasında “Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.” Bu hükme göre gizli soruşturmacı suç işleyemez. Ancak içerisine girmeye suç örgütü suç işlememiş, gerektiğinde suç işlemeyecek kişileri arasına kolay kolay kabul etmeyeceğinden dolayı bu düzenleme mantıksızdır.

Kabul edileceği üzere gizli soruşturmacılar suç örgütleri içerisine çaycı sıfatıyla girmezler. Örgüt içinde alacakları görev örgütün çökertilmesi ve suçluların ortaya çıkarılması için önemli bir pozisyon ve bilgi elde edebileceği bir pozisyon olması gerekir. Gizli soruşturmacının işleyeceği suçlar ile ilgili maslahata uygunluk ilkesi gündeme gelmelidir.

Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz (CMK m.139/6).

Gizli Soruşturmacı Görevlendirme Şartları

Gizli soruşturmacı görevlendirebilmek için ilk olarak soruşturma konusu suçun işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi olmalıdır (CMK m. 139/1).

Diğer bir şart başka suretle delil elde etme imkânının olmamasıdır. Bu şart maddenin 1. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu şart diğer delil etme yollarına başvurulup sonuç alınamaması veya sonuç alınamayacağının açık olması şeklinde olabilir.

Karara Sulh Ceza Hâkimi tarafından karar verilmesi gerekmektedir. Daha önce bu yetki Ağır Ceza Mahkemesi’nin yetkisi dâhilindeydi.

Gizli soruşturmacı olarak görevlendirilen kişi kamu görevlisi olmalıdır. Kamu görevlisi olmayan kişiler gizli soruşturmacı olamazlar.

Son olarak gizli soruşturmacının görevlendirileceği soruşturma konusu suç katalog suçlar arasında olmalıdır. Söz konusu suçlar maddenin 7. fıkrasında sayılmıştır.

Teknik Araçlarla İzleme (CMK m. 140)

Şüpheli veya sanığın kamuya açık alanlardaki ve iş yerindeki faaliyetlerinin teknik araçlarla izlenerek ses ve görüntü kaydının yapılabilmesine olanak veren bir tedbir yoludur.

Bu koruma tedbirine başvurabilmek için somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi ve başka suretle delil elde etme imkânı olmamalıdır. Bu tedbire Sulh Ceza Hâkimi karar verir. Gecikmesinde sakınca varsa bu tedbire Cumhuriyet savcısı da karar verebilir.

CMK madde 140/3, bu koruma tedbirinin uygulanabileceği süreyi düzenlemiştir. Buna göre; “Teknik araçlarla izleme kararı en çok üç haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir hafta daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi hâlinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir haftadan fazla olmamak ve toplam dört haftayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.”

Elde edilen deliller, soruşturma veya kovuşturma konusu suçların dışında kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhâl yok edilir. Bu madde hükümleri, kişinin konutunda uygulanamaz (CMK m. 140/5).

Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Muzaffer TAŞ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu