Genel Hukuki Bilgiler

İpoteğin Kaldırılması (Fekki) Davası Nedir?

İpoteğin kaldırılması davası, ipoteğin kaldırılması talebiyle açılan davanın pratikteki adıdır. Temelde, bu dava, hatalı bir şekilde tescil edilmiş bir ipoteğin düzeltilmesine yöneliktir. İpoteğin kaldırılması davası, hukuki olarak tapu sicilini düzeltme davası kategorisine girer. Genel olarak, bu dava, icra ve iflas hukukunda tapu sicilini düzeltme davasının bir türü olarak değerlendirilir. Örneğin, Türk Medeni Kanunu’nun 125. maddesinde belirtildiği gibi, “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Tapu sicilinin düzeltilmesi davası, uygulamada tapu iptal ve tescil davası olarak da bilinir. Bu tür dava çeşitli şekillerde adlandırılabilir. Örneğin, tashih davası, tapu kaydının iptali davası veya tapu kaydının düzeltilmesi davası gibi terimler, bu tür davaları tanımlar. İpotek kaldırma davası ise, iddia edilen tescilin gerçek hak durumuna uygun olmadığına dair bir iddiaya dayanır.

İpotek kaldırma davasında ileri sürülen temel iddia, tescilin geçersiz olduğudur. Bu dava, tapu sicilini düzeltme davasıyla benzerlik gösterir ve aynı niteliktedir. Aynı nitelik, davayı oluşturan konunun aynı hakla ilgili olması anlamına gelir. Bu dava, mülkiyet hakkına dayanarak hatalı tescil edilmiş bir ipoteğin düzeltilmesini talep ettiği için aynı niteliğe sahiptir. Genel olarak kabul gören görüşe göre, tapu sicilini düzeltme davası, mahkemeden talep edilen hukuki korumaya bağlı olarak bir tür tespit davasıdır.

Tespit davası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır: “Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.” Dolayısıyla, tapu sicilini düzeltme davasında mahkeme kararıyla tescilin hatalı olduğu tespit edilir. Davacı, mahkeme kararına dayanarak hatalı tescili düzelttirebilir. Uygulamada, genellikle hatalı tescilin iptaline karar verilir.

İpoteğin Kaldırılması Davasının Şartları Nelerdir?

İpoteğin Kaldırılması Davasının Şartları Nelerdir?

Eğer borçlunun taşınmaz malvarlığı üzerinde kayıtlı bir ipotek haksız veya hukuka aykırı bir şekilde bulunuyorsa, bu kaydın kaldırılması için ipoteğin kaldırılmasına yönelik bir dava açılabilir.

İpotek, başlangıçta kişinin taşınmaz malvarlığı üzerine haksız bir şekilde konulmuş olabilir veya hukuka uygun olarak kaydedilen ipotek daha sonra haksız hale gelebilir.

İpoteğin haksız hale gelmesine neden olan ve ipoteğin kaldırılması davasında temel alınabilecek ana sebepler şunlardır:

İpotek Alacağının Sona Ermesi

Alacağın sona ermesiyle birlikte, ipoteğe konu taşınmaz malın sahibi, ipoteğin kaldırılmasını alacaklıdan talep edebilir. Bu durumda ipotek, hukuki olarak geçersiz hale gelir ve alacaklının talebini yerine getirmemesi durumunda, ipoteğin kaldırılması davası açılarak mahkeme kararıyla kayıt kaldırılabilir.

İpotek Alacağının Geçersiz Olması

İpotek ilişkisini oluşturan borç ilişkisinin geçersiz hale gelmesi, dolayısıyla ipoteğin lehine verilen alacağın geçersiz olması, mevcut ipoteğin geçersiz hale gelmesine ve hatalı tescil durumuna yol açabilir. Bu durumda, ipoteğin kaldırılması dava yoluyla sağlanabilir.

İpotek Sözleşmesinin Geçersiz Olması

İpotek sözleşmesi, ipotek hakkını oluşturan ve tapuda tescil için gerekli olan çeşitli şartları içeren bir sözleşme türüdür. İpotek sözleşmesinin resmi şekil şartlarına uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bu şartları taşımayan bir ipotek sözleşmesi geçersiz olacak ve buna dayalı olarak kurulan ipotek hakkı da geçersiz kabul edilecektir.

Tasarruf Yetkisi Olmayan Kişi Tarafından İpoteğin Tescil Edilmesi

Tasarruf Yetkisi Olmayan Kişi Tarafından İpoteğin Tescil Edilmesi

Taşınmaz üzerine ipotek hakkı kurulabilmesi için tasarruf yetkisine sahip olan kişinin bu ipoteği tescil etmesi gerekir. Eğer tasarruf yetkisi olmayan bir kişi tarafından ipotek tescil edilmişse, bu durumda hatalı tescil ortaya çıkar ve ipoteğin kaldırılması dava yoluyla talep edilebilir.

İpoteğin Kaldırılması Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme Nedir?

İpoteğin kaldırılması (fekki) davasında görevli yargı organı, genellikle davaya konu şeyin değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemesidir. Çünkü, ipoteğin kaldırılması, malvarlığına ilişkin bir dava konusudur. Ancak, bu davada görevli mahkemenin değişebileceği durumlar mevcuttur. Bu değişiklik, taraflar arasındaki ilişkinin niteliğinden kaynaklanır. Örneğin, aile konutu niteliğindeki bir taşınmaz üzerindeki ipotek söz konusu olduğunda, ipoteğin kaldırılması davasında görevli yargı organı aile mahkemesi olabilir.

Taşınmazın aynıyla ilgili olan ipoteğin kaldırılması (fekki) davası, ilgili taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde incelenir. Eğer söz konusu dava birden fazla taşınmazı kapsıyorsa, herhangi bir taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Kesin yetki kuralı geçerlidir ve taraflar arasında buna aykırı bir anlaşma yapılsa bile bu hükümsüzdür.

İpoteğin Kaldırılması Davasında Zamanaşımı Ne Kadardır?

İpoteğin kaldırılması davasında zamanaşımı söz konusu değildir.

Davacı, istediği zaman ipoteğin kaldırılması talebini mahkemeye iletebilir ve bu talebi mahkemeler önünde ileri sürebilir.

İpoteğin Kaldırılması Davasında İspat Nasıldır?

İpoteğin Kaldırılması Davasında İspat Nasıldır?

İpoteğin kaldırılması (fekki) davasında ispat yükü, genel olarak davacı üzerindedir. Davacı, ipoteğe ilişkin tescilin hatalı olduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Ancak, eğer dava üçüncü kişi konumundaki yeni hak sahibine karşı açılmışsa, davacının üçüncü kişinin kötüniyetli olduğunu kanıtlaması gerekebilir. Çünkü, hak karinelerinden davalının faydalanacağı ilkesi gereği iyiniyet varsayılır. Üçüncü kişinin kötüniyetli olduğu herhangi bir delille kanıtlanabilir.

Konu Hakkındaki Karar Örneği

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas: 2022/2991, Karar: 2022/6041, K. Tarihi: 20.06.2022

ÖZET :Dava, ipoteğin kaldırılması isteğine ilişkindir.

Somut olayda, davacı ipotek tesis edilirken açık rızasının alınmadığını ileri sürerek ipoteğin kaldırılmasını talep etmiş, davalı banka ise, süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde, davacının, dava konusu ipoteğe ilişkin muvafakatnamesinin bulunduğunu savunmuştur.

Yapılan incelemede; davalı bankanın, cevap dilekçesini verme süresi içinde cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan delilleri açıklamadığı anlaşılmaktadır. Buna göre; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ispat hakkı kendisinde bulunan davalı banka tarafından, süresi içinde sunulmayan muvafakatname dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, ipoteğin kaldırılması isteğine ilişkindir. Davacı malik olmayan eş, aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, malik olan davalı eş tarafından “açık rızası bulunmadan” ipotek ettirildiğini ileri sürerek, aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir .İlk derece mahkemesince, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nce düzenlenen rapora göre, davalı banka tarafından sunulan eş muvafakatnamesindeki imzanın davacıya ait olduğunun anlaşıldığı, buna göre davacının ipoteğe rızasının olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi tarafından, davacının istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

Somut olayda, davacı ipotek tesis edilirken açık rızasının alınmadığını ileri sürerek ipoteğin kaldırılmasını talep etmiş, davalı banka ise, süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde, davacının, dava konusu ipoteğe ilişkin muvafakatnamesinin bulunduğunu savunmuştur.Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK m. 6). Kural olarak ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir (6100 s. HMK. m. 190/1). Hukuki dinlenilme hakkının unsurunu oluşturan “açıklama ve ispat hakkı” Hukuk Muhakemeleri Kanununda öngörülen süre ve şekilde kullanılabilir. Yapılan incelemede; davalı bankanın, cevap dilekçesini verme süresi içinde (HMK.md.127) cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan delilleri (HMK.md.129/1-e) açıklamadığı anlaşılmaktadır. Buna göre ; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ispat hakkı kendisinde bulunan davalı banka tarafından, süresi içinde sunulmayan muvafakatname dikkate alınarak yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple, bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy çokluğuyla karar verildi. 20.06.2022 (Pzt.)

KARŞI OY

Dava, ipoteğin kaldırılması istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve bölge adliye mahkemesi tarafından da istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

HMK’nın 127-128-129 maddeleri gereğince davalı, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermelidir. Aksi halde, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkar etmiş sayılır. Aynı Kanun’un 145. maddesine göre de bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa hakim o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.

HMK’nın bu hükümlerine göre, davalı dava dilekçesine süresinde cevap vermediği takdirde burada mevcut olan kanuni varsayım gereği bu durumda davalı, davacının ileri sürdüğü vakıaların tümünü inkar etmiş sayılır. Vakıaların inkar edilmiş sayılması davalının cevap dilekçesi vererek dava dilekçesinde yazılan vakıaların gerçeği yansıtmadığını söylemesi ile eşdeğerdedir (Prof. Dr. C. A. Budak-Prof. Dr. Varol Karaaslan Medeni Usul Hukuku İstanbul, 2021 sh. 206). Cevap dilekçesi vermemek, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını söylemesi ile eşdeğerde olup inkar anlamına geldiğinden davalı taraf ön inceleme ve tahkikat aşamasında sadece inkar çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Pekcanıtez-Medeni Usul Hukuku, cilt.2 sh.1206 ve burada atıfta bulunulan yazarlar).

Somut davada, davacı eş kendisinin muvafakatı alınmadan davalı eşi tarafından aile konutunun diğer davalı banka lehine ipotek edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiaya göre davacının dayandığı tek vakıa ipotek tesis edilirken muvafakatin alınmamış olmasıdır. Davalı ise dava dilekçesinin tebliğinden sonra süreyi geçirerek ancak, ön inceleme duruşmasından önce cevap layihası sunmuş ve ekinde davacının imzaladığı muvafakat belgesini sunmuştur. Davalının cevap layihasının süresinde olmadığı hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle savunması, inkar sadedinde değerlendirilecektir. Davacının muvafakat bulunmadığına yönelik iddiasına karşı inkar sadedinde yapılacak savunma, muvafakatın bulunduğuna yöneliktir. Bu nedenle, inkar sadedinde ön inceleme duruşmasından önce davacının ileri sürdüğü vakıanın gerçek olmadığına dair beyanda bulunularak ve buna dair muvafakat belgesinin sunulmuş olduğu göz önüne alındığında davacının temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumdan karara katılamıyorum.

Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Kübra DEMİR

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu