Babalık Davası Nedir?
Evlilik dışında doğan bir çocuğun babası ile soy bağının kurulabilmesi için babanın çocuğu tanıması veya babalık davası açması gerekmektedir.
Babalık davası, evlilik dışında doğmuş bir çocuğun babası tarafından tanınmaması durumunda gündeme gelen ve baba ile evlilik dışında doğmuş çocuk arasındaki soy bağının mahkeme kararıyla kurulması amacıyla açılan bir davadır. Bu dava genellikle “babalığın hükmen tespiti davası” olarak da adlandırılır.
Babalık davası, soy bağıyla ilgili bir çeşit nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak nitelendirilebilir. Soy bağına ilişkin bir dava olması nedeniyle, Türk Medeni Kanunu’nun 284. ve devamındaki maddeleri uyarınca özel hükümler içermektedir. Bu nedenle, teknik detaylar titizlikle ele alınmalı ve sürecin zaman kaybı yaşamadan yürütülmesi sağlanmalıdır.
Babalık Davası Açma Şartları Nelerdir?
Babalık davasının açılabilmesi için, çocuğu doğuran annenin tanımlanmış olması gerekmektedir. Annesi belirlenemeyen bir çocuk hakkında babalık davası açılamaz.
Çocuk ile başka bir erkek arasında soy bağı ilişkisi olmamalıdır.
Babalık davasında kanun tarafından öngörülen bazı ihbar yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Babalık davasının taraflarını düzenleyen 301. maddenin üçüncü fıkrasında, babalık davasının Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye ihbar edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Ayrıca aynı fıkrada, davayı açan taraf anaysa kayyıma, kayyım tarafından açılmışsa anaya da ihbar edilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Babalık Davası Açma Sürecinde İzlenecek Adımlar
Babalık davası açılmadan önce ilk olarak şartların sağlanıp sağlanmadığı kontrol edilmelidir. Şartların sağlanması halinde dava yoluna gidilir.
Babalık davası, yetkili ve görevli mahkemeye verilen bir dava dilekçesiyle açılmaktadır. Babalık davasında görevli mahkeme, aile mahkemesi; yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanunumuzun 283. maddesi hükmü gereğince, davanın taraflarından birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesidir.
Babalık davası, Türk Medeni Kanunumuzun 301. maddesinin 1. fıkrasındaki açık hüküm gereği yalnızca anne veya çocuk tarafından açılabilmektedir.
Babalık davasında davalı, baba olduğu iddia edilen kişinin kendisidir. Ancak bu kişi ölmüşse, babalık davası baba olduğu iddia edilen kişinin mirasçılarına karşı açılır. Baba olduğu iddia edilen kişinin hiç mirasçısı bulunmuyorsa, bu kişinin mirası devlete kalacağından dolayı bu durumda babalık davası devlete karşı da açılabilecektir.
Anne açısından hak düşürücü süre, çocuğun doğumundan itibaren 1 yıldır. Ancak çocuk ile başka bir erkek arasında önceden herhangi bir sebeple soybağı kurulmuşsa, bu bir yıllık süre, çocuk ile kayden baba olan kişi arasındaki soybağının kaldırılmasından itibaren işlemeye başlayacaktır. Çocuk açısından babalık davasının açılabilmesi açısından kanunkoyucu herhangi bir hak düşürücü süre öngörmemiştir.
Babalık Davasında İspat Nasıl Olur?
Davayı açan anne ya da çocuk savunduğu hususu ispatla yükümlüdür. İspat için birçok farklı yöntem mevcuttur. Bunlardan sıklıkla tercih edileni DNA testidir.
Bunun yanında babalık karinesine dayanılarak da bu husus ispat edilebilir. Davalının çocuğun doğumundan önceki 300-180 gün arasında ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olması ya da bu sürenin dışında da olsa gebe kalma dönemi içerisinde davalının ana ile cinsel ilişkide bulunduğunun tespiti babalığa karine sayılmaktadır. Bu cinsel ilişki her türlü yolla ispat edilebilir. Davalı çocuğun babası olmasının mümkün olmadığını veya bir başka üçüncü kişinin çocuğun babası olma olasılığının kendisinin olma ihtimalinden daha yüksek olduğunu ispatlayarak babalık karinesini çürütebilir.
Babalık davasında resen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu sebeple tarafla talep etmese dahi hâkim soy bağını öğrenmek üzere araştırma yapabilecektir. Bu doğrultuda örneğin hâkim DNA testi yapılmasını talep edebilecektir.
Babalık Davası Kararları
Davacı hasımsız olarak açtığı davada, anne N. ile olan evlilik dışı beraberliğinden 23.09.2004 doğumlu E.’nin doğduğunu ancak annenin evli olması nedeniyle E.’nin koca üzerine yazıldığını belirterek E.’nin davacı tarafından tanındığının hüküm altına alınarak babası olduğunun tespitine, E.’nin koca R. yanındaki kaydının iptali ile davacının nüfus kütüğüne tesciline karar verilmesini istemiş, mahkemece davanın babalığın tespiti davası olduğu gerekçesi ile davacıya davalıların ad, soyad ve adreslerinin bildirilmesi için kesin mehil verilmiş, davacının bildirmemesi üzerine de davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Olayları açıklamak taraflara hukuki niteleme hakime aittir.
Evlilik içi doğum nedeniyle E. ile dava dışı R. arasında soybağı ilişkisi kurulmuştur. Davacı biyolojik baba olduğunu ileri sürerek hasımsız dava açmıştır. Davacının, kayden baba R. üzerindeki kaydın iptali isteği Türk Medeni Kanununun 291. maddesi uyarınca soybağının reddi davasına, E.’ nin kendi çocuğu olduğuna ilişkin beyanı ise aynı yasanın 295. maddesi uyarınca tanımaya ilişkindir. Mahkemece davanın babalığın tespiti davası olarak nitelendirilmesi ve taraf teşkili hakkında davacı tarafa kesin mehil verilmesi sonuç doğurmaz. Soybağının reddine ilişkin davalar ana ve çocuk hakkında açılıp hasımlı olduğu halde, tanıma tek taraflı bir hukuksal işlem ve hasımsız olup çocuk ya da ananın rızasına bağlı değildir.
Öte yandan aynı yasanın 295/son maddesi uyarınca başka bir erkekle soybağı bulunan çocuk bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz. Açıklanan hususlar gözetilerek soybağının reddi ve tanıma davalarının ayrılması, soybağının reddi davası yönünden taraf teşkilinin sağlanması, Türk Medeni Kanununun 291. maddesi koşullarının değerlendirilerek bir karar verilmesi, tanıma davasında ise E. ile R. arasındaki soybağının reddi davasının kesinleşmesinin beklenmesi, bu bağ geçersiz kılındığı takdirde aynı yasanın 295. ve devamı maddeleri uyarınca deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi; 19.12.2013 tarih, E. 2013/13809, K. 2013/18337 sayılı kararı)
…Ancak velayet hakkı mahkemece anaya verilmiş olsa dahi ananın her zaman çocuk yararına hareket edebileceği söylenemez. Bu nedenle kanun koyucu, çocuğun yararını gözeterek babalık davasında kayyımın bulunmasını ilke olarak kabul etmiş, böylece şu veya bu düşünceyle ana-babanın çocuk aleyhine birleşmelerini, ona zarar verecek her türlü hareketi önlemek istemiştir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 13. 04. 1988 tarih, E. 1988/2- 871, K. 1988/300 sayılı kararı)
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Ezgi DEMİROCAK