Genel Hukuki Bilgiler

Devlet Nedir? Devletin Unsurları Nelerdir?

Devlet kelimesi Arapçadaki dolaşım anlamına gelen tedavül kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Batı dillerinde durum, hal anlamına gelen Latince status sözcüğünden türetilmiştir. Eski Yunan’da polis deyimi kullanılmaktaydı.

Devletin halen üzerinde tam bir uzlaşma sağlanmış kesin bir tanımı yoktur. Bu kavram, farklı disiplinler bakımından farklı anlamlara gelmektedir.

Devlet Nedir?

Devlete ilişkin bazı tespitler şunlardır:

  • Devlet yalnızca ne hukuki ne politik ne de ekonomik bir olgudur. Devlet çok yanlı ve çok yönlü bir sosyal olgu olarak anlaşılmalıdır.
  • Devlet, ancak insan toplumlarının belli bir evriminden sonra ortaya çıkmıştır. Artık sosyal yapı, siyasal yapıya dönüşmüştür. Devlet, insanların toplum yaşamında başvurdukları bir örgütlenme biçimidir ve siyasal bir organizasyondur.

Devlete ilişkin düşünürlerin görüşleri de yer vermekte fayda bulunmaktadır.

Devlet kimilerine göre bir sınıf yapısıdır. Yani devlet, bir sınıfın diğer sınıfları egemenliği altında bulundurduğu bir örgütlenmedir. Akla ilk gelen Marksist öğretidir. Başkaları da vardır, bunlardan biri önemli sosyolog Franz Oppenheimer’dir. Ona göre devlet, tüm tarih boyunca görülen genel bir olgudur ve devlet kavramı geçmişte kalmış olan ve günümüzdeki devletlerin mümkünse tümünün ortak özellikleri bakımından incelenmelidir. Ona göre devlet, bir sınıf devleti olarak, fetih ve boyun eğdirme dışında bir yolla ortaya çıkmış olamaz.

Başka görüşe göre devlet, sınıf kavramının üstünde, bütün toplumu kapsayan, birleştiren bir kuruluştur.

Hegel’e göre devlet, en üstün değerdir ve başlı başına bir amaçtır.

Başka görüşe göre devlet, amaç değil araçtır. Amaç toplum düzenini ve barışı sağlamaktır.

Bir başka görüşe göre devleti düpedüz bir kötülük sayanlar da vardır.

Devleti Açıklayan Kuramlar Nelerdir?

Devleti açıklayan kuramları şu şekilde belirtebiliriz:

  • Üç unsur kuramı: Ülke – insan topluluğu – iktidar.
  • Türk yazarlar dörtlü tasnif yapmaktadır: Ülke – insan topluluğu – iktidar – kişilik unsuru.

Devlet bir soyutlamadır. Devletin unsurları göz önünde bulundurulduğunda iki sonuca ulaşılır:

Devlet bu unsurlardan yalnızca birine indirgenemez.

Devlet tümüyle somut unsurlardan oluşmasına rağmen aslında bir soyutlamadan ibarettir. Pierson, Modern Devlet kitabında “tanımlayamam ama gördüğüm zaman tanırım” demiştir.

Foucaulta göre; devlet, karma bir gerçeklikten ve mitleştirilmiş bir soyutlamadan fazla bir şey değildir.

İktidar Kavramı Nedir?

Devlet, bir yöneten – yönetilen ayrışmasının sonucudur ve bunu sağlayan, yönetenlerin sahip oldukları iktidardır.

İktidar kavramı, sosyal bilimler için önemli bir kavramdır. Bertrand Russel “fizikte enerji kavramı ne ise, sosyal bilimlerde iktidar kavramı da odur” demiştir.

Genel anlamda iktidar; başkalarını etkileme suretiyle onlara istediklerini yaptırma, onları denetleme, kontrol altında bulundurma yeteneğidir.

Max Weber; “iktidar, sosyal ilişkiler çerçevesinde bir iradenin, ona karşı gelinmesi halinde dahi yürütülebilmesi imkânıdır” demektedir.

Bu tanımlar, iktidarın en geniş anlamını vermektedir. Devlet bağlamında konuya yaklaştığımızda geniş bir iktidar kavramı amaçlarımızla örtüşmez.

Geniş anlamda iktidar kavramı sosyal iktidara denk düşmektedir. Devletin toplum üzerindeki iktidarı ise, siyasal iktidar kavramıyla açıklanabilir. İki farklı bakış açısı vardır:

  • Siyasal iktidar ve sosyal iktidar aynıdır.
  • Siyasal iktidar, sosyal iktidar aynı değildir (David Easton’a göre siyasal iktidarın nitelikleri farklıdır).

Siyasal İktidarın Nitelikleri Nelerdir?

Siyasal iktidar ile kastedilen, devletin ülkesinin tümü ve toplumu üzerinde geçerli olan bir iktidardır. Bu nitelikler:

  • Kapsam,
  • Maddi güç kullanma yetkisi,
  • Üstünlük,
  • Rıza ve itaat unsuru.

Siyasal İktidarın Kapsamı

Siyasal iktidar diğer iktidarlardan alan bakımından daha geniş bir alanı kapsar.

Bu alan, bütün ülkedir. Ayrıca siyasal iktidar toplumun tümünü kapsar.

Siyasal İktidarın Üstünlüğü

Siyasal iktidar diğer iktidarlar arasında bir eşitlik ilişkisi olduğundan söz edilemez.

Siyasal iktidar daha üstün bir iktidardır. Ancak bu üstünlük mutlak bir üstünlük değildir, en azından demokratik rejimlerde bu üstünlüğün nispi bir üstünlük olduğu söylenebilir.

Siyasal İktidarın Üstünlüğü

Siyasal İktidarın Maddi Güç Kullanma Yetkisi

Siyasal iktidar, başka hiçbir iktidar biçiminde olmayan bir maddi güç kullanma yetkisine, tekeline sahiptir.

Diğer iktidarlar (sosyal iktidarlar) hiçbir zaman maddi güç kullanma yoluna başvuramazlar. İkna, manevi baskı, disiplin cezası gibi yöntemlere başvurabilirler.

Siyasal iktidar, bu hakkı; Max Weber’e göre maddi güç kullanma yetkisine başvurulması, daima öteki yöntemler başarısız olduğunda söz konusu olabilir, yani en son çaredir.

Bu yetkinin devletin tekelinde olması, bu gücü istediği zaman kullanabileceği anlamına gelmez. Devletin maddi güç kullanma konusunda tekel olması, meşru güç kullanımının tek meşruluk kaynağının devlet olması anlamına gelmektedir.

Siyasal İktidarın Rıza ve İtaat Unsuru

Siyasal iktidar yalnızca kuvvete dayanamaz.

Yönetilenler, çeşitli nedenlerle siyasi iktidara itaat ederler. Burada, ne için itaat edildiği konusu gündeme gelmektedir. Bunlardan bahsedecek olursak:

  • Çaresizlik: Başka seçenek yoktur. İtaat etmezse, itaat etmeye zorlanacak ya da cezalandırılacaktır.
  • Gelenek: Üzerinde düşünülmemiş bir nedenle itaat söz konusudur. İtaat, geleneklere, öncekilerden görülenlere dayanmaktadır, sorgulanmadan itaat edilir.
  • Apati: İtaati nedeni, ilgisizlik ya da kayıtsızlıktır. İktidarın neye itaat istediği kişiyi ilgilendirmemektedir.
  • Pragmatik teslimiyet: İtaat eden aslında durumdan hoşlanmamaktadır, ancak kader gibi görüneni kabul etmektedir.
  • Koşullu rıza/mutabakat: Yine hoşnutsuzluk söz konusudur, ama yine de bir sonu güvence altına almak için rıza göstermek gerektiği düşünülür, uzun vadede bunun yararlı olduğu düşünülür.
  • Normatif mutabakat: İtaat etmenin haklı/doğru/uygun olduğu sonucuna varılır, gerçekten yapılması gerekenin bu olduğuna inanılır.
  • İdeal normatif mutabakat: Bu olabileceklerin en iyisidir, daha iyisi olamazdı, denile durumdur. İktidara itaatin en gönüllü şekli budur.

Hangi nedenle itaat olursa olsun, siyasal iktidar sadece maddi güce değil, aynı zamanda yönetilenlerin rızasına da dayanmak zorundadır.

Otorite Nedir?

Bazı görüşlere göre otorite ve iktidar eşittir.

Bir başka görüşe göre ise otorite ve meşru iktidar eşittir.

Otorite bir iktidardır, ama meşru iktidardır. Bir iktidarın emir ve kararlarının tartışma konusu yapılmaksızın geçerli sayılması ve onlara uyulması durumunda bir otoritenin varlığından söz edilebilir.

Devletin Unsurları Nelerdir?

Devlet, karmaşık bir sosyal, siyasal ve hukuki bir yapıdır.

Devlet, karma bir gerçeklikten ve mitleştirilmiş bir soyutlamadan fazla bir şey değildir. Devlet, bir soyutlama olmasına karşın somut unsurlardan oluşur.

Devlet, evrensel değil, tarihsel bir olgudur, insanlık tarihi ile başlamaz. Siyaset evrenseldir.

Devletin Ülke Unsuru

Her devletin bir ülkesinin olması zorunludur. Önemli olan fiziksel mekânın varlığıdır.

Devlet ülkesi, yalnız belli bir kara parçasını değil, toprağın altını, hava boşluğunu, deniz ülkesini ve hatta uzaydaki uzantısını bile kapsar. Devlet ülkesinin büyüklüğü, devlet olmak bakımından önemli değildir.

Önemli olan, devletin ülkesinin sınırlarının belli olmasıdır. Ülke, sınırları kesin olarak tanımlanmış bir toprağı ifade eder. Bu modern devleti, modern öncesi oluşumlardan ayıran bir özelliktir.

Modern öncesi imparatorluklarda toprakların sınırları açıkça belirlenmiş sınırlardan çok belirsiz tanımlanmış cephelerden oluşmaktaydı.

Sınırları belli devlet fikri, 16. yy.dan başlayarak modern devlet tipiyle kendini göstermiştir. 17. yy. bunun resmiyet kazanmasının tarihidir. 1648 Westfalya Barışı devletlerin doğuş tarihidir, devletlerin belli bir kara parçası üzerinde mutlak hâkim olduğu anlayışı tescil edilmiştir.

Ülkesiz Devlet Olur Mu?

Duguit’e göre devletin varlık bulması için ülke zorunlu bir unsur değildir. Ona göre, toplulukta siyasi farklılaşma, yöneten – yönetilen ayrışması belli bir ülke olmazsa da söz konusu olabilir.

Devlet Ülkesini Kaybederse Ne Olur?

Devlet toprağını kaybederse, devlet olma niteliğini de kaybeder.

Devletin kaybettiği topraklarda ve nüfus üzerinde başka bir devletin egemenliği geçerli olur.

Toprağının tümünü kaybeden devlet ortadan kalkar.

Buna örnek olarak Sealand verilebilir.

Sealand 1967’de İngiliz bir binbaşı tarafından kurulan platform ada şeklinde bir ülkedir. Binbaşı, uluslararası karasularında olduğu için devlet statüsünü ilan ediyor, kendisine prens unvanı veriyor, anayasa çıkarıyor, egemenlik simgesi olarak bayrak, milli marş ve Sealand dolarını kabul ediyor.

Ülke Unsurunun Devlet Bakımından Önemi

Ülke unsuru, egemenlik alanının sınırlarının saptanmasında önemlidir.

  • Yabancı topraklar üzerinde egemenlik tasarrufları hukuka aykırıdır.
  • Her devlet ülkesi üzerinde egemendir.
  • Egemen otorite, bu ülke içindeki insanlara iradesini dayatabilen bir otoritedir.

Yabancılar hukuku, uluslararası ekonomi hukuku bakımından önemlidir. Uygulanacak hukukun tespitinde önemlidir.

Ülke Üzerinde Egemenliğin Derecesi

Günümüzde, devletin ülkesi üzerindeki egemenliği mutlak değildir. Hukuki engel olarak uluslararası sözleşmeler ve fiili engel olarak küreselleşme süreci söz konusudur.

Vatan Kavramı

Ulus devlet, iki bakımdan bütünlük taşır: Ülkesel bütünlük ve siyasal bütünlük.

Ülkesel bütünlüğün konusu olan ülke, vatan kavramı ile eş anlamlıdır.

Vatan, türdeş bir insan topluluğunu barındıran türdeş bir coğrafi bütündür. Ulus – devlet kurgusunda, ulus ile ülke/vatan arasında ideolojik bir ilişki kurgulanmaktadır.

Devletin İnsan Unsuru

İnsan unsurunun niceliği konusu:

  • Platon 5040 vatandaşın varlığını yeterli görmüştür.
  • Ekonomik otarşi görüşüne göre ideal bir devletin nüfusunun, en az ekonomik bakımdan kendine yetecek kadar fazla olması gerekir.

İnsan Unsurunun Niteliği ve Konusu

Koppers’e göre her türlü insan grubunun ister bir avcı kabile ister bir imparatorluk olsun, devlet olarak görülmesi gerekir.

Her topluluk devlete varlık kazandıramaz. O insan topluluğunun ulus ya da millet olarak nitelendirilmesi gerekir.

Devlet – Ülke, Ulus – Ülke Özdeşleştirilmesinin Nedeni Nedir?

Bazı ülkeler, üzerinde yaşayan toplumların uluslaşmalarına zemin hazırladığı için özdeşleştirmeden söz edilmektedir.

Ulus – Etnik Grup Ayrımı

Ulus etnik anlamda tanımlanmış bir kavram değildir. Ulus etnik bir birlik değildir.

Etnik: Kendinin bilincinde olan, fakat uluslararası düzeyde egemen siyasal bir bütünlük olarak tanınmayan tarihsel bir ortaklaşmaya aidiyettir.

Etnik grup: Yaşayış ve kültür özelliklerinin büyük kısmı bakımından diğerlerinden farklı öğelere ve uygulamalara sahip gruptur.

Ulusun Kapsamı ve İnsan Unsurunun Birliğinin Önemi

Bir topluluğun kendini bir devlete ait bir ulus saymaması, insan öğesinin devletin temellerinden birini oluşturduğu gerçeğini ortadan kaldırır.

Devletin varlığını sürdürmesi tehlikeye girer.

Meşruluk tartışması düşünülebilir.

Millet (Ulus) Nedir?

Objektif millet anlayışı (ırk, dil, din birliği) ve sübjektif millet anlayışı (sübjektif kriterler) olmak üzere ikiye ayrılır.

Modern anlamda ulus, monarşilerin ortaya çıkışıyla birlikte başlayan merkezileşme, sosyal-siyasal bütünleşme ve endüstrileşme ilişkileriyle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır.

Objektif Millet Anlayışı Nedir?

Objektif millet anlayışı ırk, dil, din birliğini kapsamaktadır.

Irk birliği; Bir ulus, ancak aynı soydan gelen ya da ırktan gelen kişilerce oluşabilir. Irk, aynı genetik özelliklere sahip insan topluluklarıdır. Irk kavramı biyolojik bir temele dayanır.

Din birliği; ulusu aynı dine inanan kişiler kurabilir.

Dil birliği; ulusu aynı dili konuşan kişiler kurabilir. Bu görüşün temeli Fransız devrimindedir. Ulusa dâhil olabilmek için yurttaş olmak gerekliydi, bunun için de Fransızca bilmek gerektiği savunulmuştur. 19. yy.’da Alman ve İtalyan birliklerinin sağlanmasında da dil birliği vurgulanmıştır.

Bir başka görüş de aynı dili konuşanların tek bir devlet çatısı altında toplanması gerektiği idi. Bu görüşün milliyetçi değil, emperyalist, yayılmacı bir görüş olduğunu söylemek daha uygun olur.

Ulusal dilden farklı birtakım diyalektlerin konuşulması da hoş karşılanmamaktaydı. Dil diyalektlerin bir üst oluşumudur, diyalekt daha çok yerel konuşma aracıdır.

Uygulamada dil birliği iddiası, ancak bir siyasi proje ile bütünleştiğinde bir anlam kazanabilmiştir.

Dil birliği kavramı, bir ulusun varlığına objektif bir dayanak oluşturmaz. Bir ulus – devlet yapısı içinde herkesin aynı dili konuştuğu yargısı, objektif temelden yoksun, siyasi bir yargıdır. İtalya

Cumhuriyeti kurulduğunda İtalyanca konuşanların oranı % 2,5 idi. Fransızcanın tüm Fransa’da geçerli olması 1920’de başarılmıştır.

Genel ve tekelci bir ilköğretim sistemi kurulmadan ulusal dilin oluşması ve dil birliğinin sağlanması mümkün değildir.

Sonuç olarak bu faktörler uluslaşma olgusunu kolaylaştırırlar, ancak bunların varlıkları halinde de ille de ulus olgusunun ortaya çıkmış sayılması gerekmez. Objektif millet anlayışına göre ulus, bir takım objektif bağlar ile birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu bir topluluktur.

Sübjektif Millet Anlayışı Nedir?

Ernest Renan: “Geçmişte ortak gururlara ve bugün ortak bir iradeye sahip, beraber büyük işler yapmış ve yine bu yolda büyük işler yapmak arzusunu besleyen bir topluluktur.”

Renan’ın sübjektif millet anlayışında insanları bir araya getiren şey, ırk-dil-din gibi objektif unsurlar değil, birlikte yaşama isteğinin varlığıdır.

Ulus

Ulus kavramı, 17.yy.dan başlayarak kendini göstermiştir. Modernleşmenin yayılması, modern devletin bir yapı olarak ortaya çıkması, nüfusun artması, okuryazarlığın artması, haberleşmenin yoğunlaşması gibi etkenlerle feodal bağların ve geleneksel toplumsal algıların değişmeye başladığı görülür.

Devletin İktidar Unsuru

Bir toprak parçası üzerinde yerleşmiş her insan topluluğu devleti oluşturmuş olmaz. Jellinek’e göre, devletin iktidar unsuru, bu iki unsurun üzerine devleti oluşturan unsurdur.

Toplumun Pluralist Yapısı ve Devletin Kaplamsallığı

Devletin içinde ortaya çıktığı toplum, pek çok sosyal birlik ve diğer toplumsal üniteleri içerir. Bu, toplumun pluralist yapısı olduğu anlamına gelir.

Devletin doğabilmesi, varlığını sürdürebilmesi için, insanların ve pluralist toplum yapısını oluşturan birliklerin, daha geniş, daha yaygın bir yapıya tabi kılınmaları gerekir.

Devlet, çoğulcu toplumun en geniş çevresini teşkil eder, diğer tüm yapılar devletin çizdiği çerçeve içinde yerlerini alırlar. Bu, devletin kaplamsal olma özelliğidir.

Devletin Somut Görünümü ve Dolaşımda Olan Kavramlar

Devletleri kategorize etmemizi sağlayan ya da devletlerin biçimine yönelik bir taksonomiyi olası kılan kavram setlerini;

  • Monarşi ve Cumhuriyet,
  • Üniter ve üniter olmayan (Federal ya da başka bir formu haiz) devlet başlıkları altında irdelemek mümkündür.

Monarşi ve Cumhuriyet

Monarşi ve Cumhuriyet kavramlarını ayrı ayrı incelemekte fayda bulunmaktadır.

Monarşi

Hâkim söylem içerisinde monarşi teriminin anlamı üzerine şunlar söylenebilir: Devlet başkanlığı makamının veraset yoluyla edinildiği devletlere (biçim ekseninde) konulan uygun ad. “Verasetin bulunmaması hali” ana akım sosyal bilimlerde monarşinin kavramsal karşıtına yani cumhuriyete tekabül eden devletlerin biçimlerinin adlandırılmasında kullanılır.

Monark kelimesi hükümdar olarak çevrilebilir. Toplumlar kendi özgün tarihsel yapılanış sürecinde farklı adlarla ifade edilen hükümdarlık makamlarına sahip olabilirler: Kağan, hakan, yabgu, han, emir, sultan, imparator, kral vs.

Monarşiler;

  • Saltanat haklarının sınırlanmasına göre;
    • Mutlak monarşi (hükümdarın yönetme hakkının mevcut düzenleme araçlarınca önemli ölçüde sınırlandırılmadığı monarşi),
    • Meşruti monarşi (hükümdarın yönetme hakkının mevcut düzenleme araçlarınca belirli ölçülerde sınırlandırıldığı monarşi)
  • Hükümdarın tahta geçiş biçimlerine göre
    • İrsi monarşi (yönetme hakkı belirli bir hanedan sülalesine mensup olmaktan kaynaklanır)
    • Seçimli monarşi (hükümdarın saltanat hakkını bir zümrenin seçimine dayandırdığı görülür, ancak bu durumda seçilen de seçen de küçük bir zümrenin içerisinden çıkarlar, bir cumhuru temsil etmezler. Ayrıca seçilen kimsenin ölümü halinde yeniden seçim olması gibi bir öneri de gelecek kuşakları bağlayacak şekilde kurala bağlanamaz) şeklindedir.

Alternatif bir anlamlandırma olarak da hâkim anlatıda kabul edildiğinin aksine monarşi terimini “devlet başkanlığı makamının veraset yoluyla edinildiği ezcümle” devlete tatbik etmek mümkün değildir. Bu terim tarihin belirli bir anında, belirli bir coğrafyada karşımıza çıkar. Bu terim karşımıza çıkmadan önce de hükümdarlar bulunmakta ve bunların iktidarı da veraset yoluyla geçmektedir.

Monarşinin ayırıcı yanı iktidar silsilesinin belirlenmesi usulü değil egemenlik kavramında üretim ilişkileri ekseninde usule gelen dönüşümdür. Üretim ilişkileri eksenindeki bir dönüşümden bahsederken ayırt edici özellikler olarak karşımıza çıkanlar şunlardır:

  1. İşçinin kendi emek gücü potansiyeli üzerinde mülkiyet hakkına sahip olması, (“özgürleşmesi” ama daha doğrusu feodal engellerden azade olması),
  2. Üretim araçlarının üreticilerden ayrılmış olması (işçinin üretim araçlarından yoksun bırakılması),
  3. Kapitalist sınıfın üretim etkinliğinin neticesinde ortaya çıkan metanın sahibi olması,
  4. Bu temellük işleminin meşrulaştırıcı temelinin askeri güçte değil hukuk ideolojisinde temellenmesi, olarak sıralayabileceğimiz bir ilişkiler zincirinin ilgili toplumsal formasyonda belirleyici olmasa da etkin hale gelmesi olarak tanımlayabileceğimiz bir dönüşümden bahsedilmektedir.

Bu tür ilişkilerin etkin hale gelmediği (toplumsal güç ilişkileri üzerinde sonuç doğuracak yoğunluğa erişmediği), egemenliğin feodal bey (süzeren) ve onun astları (vasallar) arasında paylaşıldığı düzenek varlığını koruduğu ölçüde söz konusu toplumda monarşi ortaya çıkmaz.

Cumhuriyet

Somut anayasa hükümlerinin tetkiki, söz konusu normların ve diğerlerinin ilk bakışta göründüğü kadar açık olmadığını; kavramlara ve bu kavramların içerisinde anlam bulduğu söylemelere dayandığını; söylemlerin de gökyüzünden inmediğini, anlama imkânı sunması nedeniyle geçerli bir yöntem/yol olarak kabul edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bir ila üçüncü maddeleri arasında bulunan hükümler bugünkü mevcudiyeti hakkındaki mülahaza ileride tartışılacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturduğu varsayılan mutabakatın içeriğinin en temel hususlarını oluştururlar.

Anayasanın “Devletin şekli” başlıklı birinci maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” diye buyurur. “Türkiye bir devlettir, onun biçimi (şekli) de cumhuriyettir” demektedir.

Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu