1982 Anayasasının Vesayetçi Karakteri
1982 Anayasa bağlamında, muhalefet etmenin karşılaştığı ilk önemli zorluk, hak ve özgürlükler alanındadır. Muhalefet hakkının önünde engel olarak, hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir anayasal normlar dizisi ve tamamlayan yasal hükümler ve uygulamalar olmuştur.
Muhalefet hakkının önünde bir diğer engel, 1982 Anayasa’nın, 1961 Anayasa’dan daha ileri taşıdığı vesayetçi karakteridir. Vesayetçiliği daha ileri taşımasının ardında, 1982 Anayasa yapım sürecinde etkili olan aktörler ile bu aktörlerin ülkeyi askeri darbeye sürükleyen olaylara ilişkin değerlendirmeleri belirleyici olmuştur.
1961 Anayasa’nın oluşturduğu özgürlük ortamının olayların bu noktaya gelmesinde etkisi olduğunu düşünmekteydiler. Bu aktörlere göre, darbenin asıl nedeni;
- Terör ve şiddet olaylarının yaygınlaşması,
- Olayların devlet otoritesini aşındırarak kamu düzenini bozması,
- Seçilmiş yöneticilerin uzlaşmak yerine yıkıcı bir diyalog geliştirmeleridir.
1982 Anayasa’nın felsefesini oluşturan temel kavramlar
- Vesayetçilik ,
- Yasakçılık,
Ergun Özbudun’a göre vesayetçi anlayış, siyaset ve siyasetçiye belli bir güvensizlik ifade eden ve çoğunluk iktidarını belli bürokratik denetleme mekanizmaları ile denetlemeyi ve sınırlandırmayı amaçlayan bir devlet anlayışıdır. Bu demokrasi anlayışı da, vesayetçi demokrasi modelidir.
Ergun Özbudun’a göre vesayet demokrasisi, bir kısım devlet kurumlarının, merkezi, seçkinci ve otoriter bir zihniyetle, toplum üzerinde kontrol sağlaması ve tahakküm kurmasıdır.
Serap Yazıcı’ya göre vesayetçi demokrasi: İzlenen politikaların eşit, dürüst ve yarışmacı seçimlerle belirlenen karar organları tarafından serbestçe saptanmadığı, karar organlarının politikalarını tespit ederken, ordu gibi halka hesap verme yeteneğinde olmayan kurumların icazetine ihtiyaç duydukları bir siyasal yapı demokrasi olarak tanımlanamayacaktır. Bu tür siyasal yapılar yarı, görünüşte, sözde, vesayetçi demokrasi gibi deyimlerle tanımlanmaktadır.
Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda vesayetçi anlayışın geçerli olduğu savunulmaktadır. Ancak o dönemde vesayetçi anlayışın ardında güvensizliğin seçilmiş yöneticilere değil, halka yöneldiği söylenebilir.
Vesayet, cahil halkın iyi olanı fark etme yeteneğinden yoksun olması nedeniyle kendisini yönetebilecek durumda olmadığı, bu duruma gelene kadar tek parti yönetim tarzının uygun olacağı düşüncesinden doğmuştur.
Köker’e göre vesayet kavramı, demokrasiye henüz hazır olmayan toplumun buna hazırlanması gerektiği üzerinde yükselmektedir.
Bir çalışmada vesayetçi demokrasi: Demokrasi kurumlarının görüntüde yer aldığı bir siyasal rejimde, halk iradesinin her zaman en üst ve en son irade olduğunu kabul etmeyen, halk iradesinin yerine geçerek irade beyan eden ve kendisine özerklik atfeden organların etkin ve geçerli olabileceğine dayanan bir demokrasi yorumudur. Bu anlayışın ardında siyasal alana ve siyasetçilere duyulan güvensizlik yatmaktadır.
Vesayet bir üst akıl, üstün irade gibi hareket eder, otoriterliği güçlendirir, demokratik işleyişi sekteye uğratır. Vesayetçi yönetim anlayışı temsili demokrasiyi ve çoğulculuğu zaafa uğratan, demokratik olmayan bir yönetimdir.
Vesayetçi Demokrasilerin Özellikleri
Vesayetçi demokrasilerin beş özelliği:
- Daha sıkı ve daha otoriter bir yürütmenin varlığı,
- Devletin ideolojik kimliği ile bütünleşik bir parti oluşumu,
- Baskıcı ve disiplinli bir ortamın devamlılığı,
- Örgütlü olmayan zayıf bir muhalefetin varlığı,
- Hukuk devletinden çok kanun devleti oluşumu.
Çoğulcu demokrasi: Seçimlerle işbaşına gelen çoğunluğun yönetim hakkına sahip olduğu, ancak bu hakkın ona kendisine çizilen sınırlar içerisinde kalmak koşuluyla verildiği bir sistemdir. Çoğunluğun iradesi, azınlığın haklarını koruyacak şekilde anayasa, hukuk, güçler ayrılığı, THÖ gibi ilke, kurum ve normlarla sınırlanır.
Çoğulcu demokrasi anlayışını çoğunlukçu anlayıştan ayıran en temel fark, çoğunluğun tercihlerine güven duyulup duyulmamasında yatmaktadır. Bu güvensizlikten dolayı oluşturulan vesayetçi kurumlar aynı amaca hizmet etmez.
İradeyi sınırlayan demokratik kurumların kendisi de hesap verebilir olmalıdır. Vesayetçi organlar ise çoğunlukla ya sorumsuzdurlar ya da yargı denetimi dışındadırlar.
Cumhurbaşkanı sorumsuzluğu, HSYK ve YAŞ kararlarının yargı dışı olması örnektir.
Vesayetçi anlayış tüm aktörler üzerinde etkili olabilir. Yalnız iktidar değil, muhalif kesimler de etkilenirler. Muhalefet odakları tümüyle siyasal alanın dışına çıkarılmaya varan sert ve tavizsiz hareketlerle karşılaşabilirler.
Türkiye’de vesayetçi anlayışın anayasalarda yer bulması, askeri müdahalelerle doğrudan ilişkilidir.
Askeri vesayet iddialarını destekleyen durumlar:
- MBK üyelerinin 1961 Cumhuriyet senatosu içinde doğal üyeler olarak belirlenmesi (23 kişi)
- Cumhurbaşkanına, Senatoya 15 üye atama yetkisinin verilmesi
- 1961 AY ile MGK kurulması
- 1961 AY ile Gnkur.Bşk.nın MSB yerine Başbakana karşı sorumlu kılınması
- CB olarak sürekli asker kökenli kişilerin seçilmesi
1982 Anayasa’sında diğer vesayet iddialarını destekleyen durumlar:
- CB’nın daha fazla yetkiyle donatılması (anayasadaki yetkiler parlamenter sistemin üzerindedir)
- CB’nın halk tarafından seçilmesi vesayetçi anlayışa yeni boyut katacak bir değişikliktir.
- MGK, 1971 AY değişiklikleriyle özerkliğini artırmış, 1982 AY ile daha güçlü konuma gelmiştir.
- Vesayetçi yönetimin kendini en fazla hissettirdiği bir başka alan siyasi partilerdir. Siyasi partiler vesayetçi anlayışa karşı savunmasızdır.
- AYM siyasi parti kapatma kararlarıyla vesayetçi bir karaktere bürünmüştür. AYM’nin vesayetçi karaktere bürünmesi üyelerinin seçiminden kaynaklanmaktadır. Tüm üyeleri CB tarafından seçilmektedir. Çoğulcu yapıda olmaları ancak farklı CB’ları tarafından atanmaları olasılığına bağlanmıştır. Böyle bir AYM’nin pek çok davada hukukilik denetimi yerine yerindelik denetimi yapmaya girişmesi vesayet algısını artırmıştır.
Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.
Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN